Sana Dair Gece Notlar

 

Yazıya başlamakta, sonunu getirmek kadar zor. Tek cümle de takılı kalmak, yaşamda yarım kalmak gibi tıpkı. Tamamlar sanıyoruz her gelen kişiyi, ama olmuyor oda alıp gidiyor bir yarımızı. Sonra yakınlarını kaybetmiş öksüz savaş çocukları gibi kalıyoruz. Avare gibi düşünüp, avare yaşıyoruz. Bir yerde bir mutluluk olmalı, bir sevinç, bir umut olmalı bir yerde. Kıyı da köşe de, dağda, bayırda. Kesinlikle bir yerde olmalı. Böyle pervasızca yaşanmaz yoksa. Yaşamın bu olduğuna inanmıyorum. Veya bunu kabullenmek istemiyorum. Her ne haltsa artık. Şuna eminim ki; özlemler gece arsızlaşıyor. Bilhassa yaşıyorum bunu. Gerçekliğim bu. Ben inanıyorum ki, bu dünya’ya göre değilim. Hatta bu çağın insanları bile değiliz. Eskilerden kalmayız sanırım. Ama şuan neresindeyiz dünyanın, hangi zaman aralığındayız, kimlerleyiz, kimiz, neyiz bilemiyorum fakat şu kesin ki sadece araftayız. Zamanın içine sıkışıp kalmış iki insanız. Neyi nereye koyacağımızı bilmeyiz, neye, kime güveneceğimizi bilmeyiz. Böyle yaşamaya çabalıyoruz işte. Yaşamak güç iş. Farkındayız. Bize bir dünya sunmuşlar, bunu burada, bu kadar yaşabilirsin diyorlar. İstediğin yerde, istediğin gibi yaşayamazsın demişler. Sınırlar koymuşlar, toprak parçalarını bölüşmüşler aralarında, siz burada yaşayacaksınız diyorlar. İstediğinizde çıkıp gidemezsiniz, istediğiniz gibi sevemesiniz diyorlar. Bizim istediğimiz gibi seveceksiniz. Yaşamlarınız da bizim istediğimiz gibi olacak. Farklı diler yaratmışlar, sanki insanlar konuşmasa da anlaşamayacakmış gibi. Biz, yani sen, ben. İkimiz; öyle yabana atılır yaşamadık bu hayatı. Ve bu kadar zorbalıktan sonra bulmuşken bir birimizi neden bu kadar hızlı tükettik. Kendimizi neden bu ayrılık cehenneminin içinde bırakıp gittik. Benim cennetimde, cehennemimde sensin. Önünde eğilip secde ettiğim sen. Ellerini, ayaklarını hürmetle öptüğüm sen. Saçlarına, gülüşüne, bakışına, o ufacık gamzene taptığım sensin. Aynı hüznü yaşadığım sensin. Bir kitabı beraber arayıp bulup içinde ki bir şiiri beraber okuduğum sen. Yarımım sen, tamamım sensin. Gece uykusuzluğum sensin, gündüz gün ışığım sen. Tabiat sensin. Yarım kalan biz.

 

Bitince bitmiyor işte. Kalıyor bir yaşanmışlık, kalıyor bir eksiklik. Can acısı, yarı ölüm hali kalıyor. Griye bürünüyor sonra yaşam. Bulutlar gibi grileşiyor insanlarda. Yaşam gök kuşağı gibi olmalı oysaki. Zamanın kırbacına dayanmak güçleşiyor böyle. Sevgisizliğe alışıyor sonra insan. Senin gözlerin güzel hâlbuki, gülüşün güzel. Bana bir rengini verip bu grilikten kurtarabilirsin. Özlüyorum seni. Haddinden fazla, delicesine özlüyorum. Saçlarını okşamayı, gözlerime bakıp gülüşünü, boynundan öpmeyi, sonsuzca koklamayı, koklamaktan ve öpmekten sıkılmamayı, yanında heyecanlanmayı ve beraber olmayı arsızca özlüyorum. Dayanılmaz bir hal aldı bu durum. Elimden bir şey gelmiyor. Defalarca yazmak istedim, defalarca konuşmak. Her seferinde yeniden başa dönmesinden korktum. Yazamadım. Ama bak buraya yazıyorum. Bunu ister bir feryat, ister sessiz bir çığlık olarak algıla. Ama yarım kaldığımı bir kere dahi olsa anla, anlamaya çalış.

Sevgiyle öpüyorum kirpiklerinden.

Özgür Yürek