Yaşamın Renklerinden Alıntı

Her insan bir şeye inanır. Çünkü buna ihtiyaç duyar. Kimileri kendilerini var ettiğini düşündüğü bir Tanrı’ya inanır. Kimileri kendilerinin yaptığı somut bir objeyi Tanrılaştırıp inanır. Kimi insan doğaya inanır. Kimisi onu var edenin anne babası olduğuna inanır. Bazıları kendine inanır bir tek. Bazıları ise kendilerinden başka her şeye inanır. Kimi ise materyalist’tir. Diyalektik Materyalizm’i benimser ve her şeyin bir evrim sürecinde olduğunu kabul eder. Kafa karıştıran birçok inanış var karşımda. Ben neye inanıyorum diye sorguluyorum kendimi. Bu saydığım ve sayamadığım inançların içinden bir tek Materyalizm’e yakınım. Fakat üzerine kendi çabalarımla ek yapacak olursam, bence her insan anatomisi gereği Tanrı unvanını hak edecek düzeydedir. Bunun bir şey yaratmak veya yok etmekle ya da mucizelerle alakası yok. İnsanların beyni, bize dinlerde anlatılan Tanrılar gibi iş görür. O yüzdendir bence her insan tanrısal bir varlıktır. Tabi ki doğayla bir bütün olduğu müddetçe.
Böyle işte, insanlar kendilerine inanacak birçok şey bulurda kendini bulması zor olur. Kendini bulan birçok insanda var üstelik. Nietzsche’nin dediği gibi “Bütün Tanrılar ölmüştür, şimdi istiyoruz ki İnsanüstü yaşasın”. Bense, benim kafam biraz karışık aslında. Tıpkı odam gibi. Düşündüğüm bir şeyi tamamlayamadan başka bir düşünceye geçiyorum. O bitmeden yine başka bir düşünceye savruluyorum. Karma karışık bir ruh halindeyim. Sanırım ailemin dediği gibi benden adam olmaz. Fakat yeterli bir adam olmak için ne yapmalıyım? Ailemin adam olmaktan kastı, düzenli yeterince para kazandıran bir iş, iyi bir eş, sorgulamadan biat eden, topluma aykırı davranmayan insan modeli. Her ne kadar bu konuyu derinlemesine ele almasam da söyleyecek birçok söz var. Bu haliyle yeterli deyip geçiyorum. Yalnız ben ailemin ve toplumun aynı zamanda da egemen güçlerin istediği gibi bir adamam olamam. Yaşadığım kısacık hayatta korktuğum şeylerden biridir bu. Benim babam gibi veya egemenlerin istediği gibi gri renkli bir hayatımın olmasını istemiyorum ve olmayacakta. Ben gök kuşağına aşık insanlardanım. Bu yüzden çok eleştirilebilirim, toplumun bazı kesimleri tarafından dışlanabilirim, sevilmeye bilirim. Ama inanın ki bu benim hiç umurumda değil. Bu hayat benim hayatım. Onu istediğim gibi yaşamaya hakkım var. Ve şuan yaşadığınız hayat sizin hayatınız, anne babanızın değil, devletin değil, toplumunda değil. Onu istediğiniz gibi yaşayın. Bu hayat bize bir kere bahşedilmişken zamanınızı boşa harcamayın, yaşamak istediğiniz ne varsa yaşayın. Pişman bile olsanız yaşayın. Yoksa yaşayamamanın pişmanlığı daha ağırdır. Neyi seviyorsanız, neyi istiyorsanız onu yapmaktan çekinmeyin. Günah diye anlatılan ne varsa üzerine gitmekte fayda var. Yozlaşmadan, çürütmeden kendimizi doyasıya yaşayalım. Doyasıya yaşarken yarınınızın temellerini attığınızı göreceksiniz. Ne yapmak istediğimizi, neyi sevip sevmediğimizi yaşayarak öğreniyoruz. Deneyimler çıkarıyoruz yaptıklarımızda. Mesela hangi mesleği severek yapıyorsanız ona devam edin. O meslekte ilerleyin. O meslek sıkmayacaktır sizi. Veyahut kimi seviyorsanız onunla olun. Gülün eğlenin, saçmalayın, tartışın yeri geldiğinde ama her defasında sevdiğiniz ve sevdiklerinizin yanında olun. Çay için, kahveyi sevin. Roman okuyun, şiir yazın. Yeni insanlarla tanışın. Otobüsle uzun yolculuklara çıkın, uçağa binin maddi durumunuz el verirse. Sigara içenlere kötü gözle bakmayın mesela. Müzikle aranızı iyi tutun. Enstrüman çalmayı deneyin, çalamasanız da çok takmayın. Yeter ki kaybetmeyin içinizde ki gök kuşağı renklerinizi.

 

Özgür Yürek